4 Şubat 2015 Çarşamba

"piyano piyano.."




Son 1 aya dek piyano dinlemeyi sevdiğimi bilmiyordum. Çünki hiç dinlemeyi denememiştim. Piyano dinlemeyi bırak, bunu sevdiğimden bahsedebileceğim bir çevrem de yoktu. Şuanda da hala benimle piyano dinlediğim için dalga geçecek arkadaşlarım var :)

Gün içerisindeki tüm motivasyonum bu müthiş dinletiler... Yürürken dinlediğimde, nedense ağaçların gök ile buluştuğu yerlere gidiyor gözlerim. Bunu farkettiğim an piyano dinlemenin beni nasıl rehabilite ettiğini de anlamış oldum. Farkındalığımı açıyor ve odaklanmamı kolaylaştırıyor, daha duyarlı hale getiriyordu. Çalan kişinin elleri nerede, sağ eliyle melodinin neresini sol eliyle neresini çalıyor diye hayal ediyordum istemsiz. Bunu her hayal etmeye başladığımda da kendime kızıyordum; neden piyanoyu şimdiye dek fark edemedim diye. Müziğe karşı fazlaca ilgim vardır ama yaylı ve üflemeli müzik aletlerine yönelmiştim hep. Şimdi de düşünmeden edemiyorum babacığımın bahsettiği maymun iştahlılığımdan mı piyanoya bu kadar ilgi duyuyorum acaba diye. Bu düşünce beni temelli durduruyor. Hep otuz yaş sonrası için hayaller kurmama sebep oluyor. Evime aldığım kırık beyaz renkli piyanomu hayal ediyorum. Sonra aniden komşuların rahatsız olması mevzuusu aklıma geliveriyor. O zaman ona göre bir yerde oturmam gerek diyorum. Sonra "O kadar para kazanabilecek miyim dersin?" diye kendi kendime soruyorum. Hepsi bir iki dakika içinde geçip gidiyor aklımdan. Yine melodinin ön planındaki seslerini hangi eliyle bastığını düşlüyorum. Çalan kişiyi hep bordo kadife elbise giyinmiş bir kadın olarak görüyorum. Bu ve bunun gibi sıralı hayallere bayılıyorum. Dinlediğim şeyin güzelliği ve o esnada düşlediklerim beni piyanoya daha da bağlıyor.

Piyano çalmayı öğrenmeden ölmek istemiyorum. 
Piyanoyu çok güzel çalmadan ölmek istemiyorum. 
Onun benim hayatıma girdiğindeki halimi biliyorum. 
Ona hep borçluyum ve ismini bilmediğim sanatçılara...